Webvitamin
HOŞGELLDİNİZ  
  Ana Sayfa
  Chat Box
  Haber
  Spor Haberleri
  Mesajlar
  Oyunlar
  Oyun Hileleri
  Müzik
  Istanbul'un Tarihçesi
  Uzaktan Kumanda
  imajlar
  Bilim Dünyasi
  Temizlik
  Halk Oylamasi
  Saglik
  Yemekler
  Türkçe Ödevleri
  Matematik Ödevleri
  Fen Bilgisi Ödevleri
  Sosyal Bilgiler Ödevleri
  Din Kültürü Ödevleri
  Yabanci Dil Ödevleri
  Film izleme
  Yugioh Dergisi
  Uydu Frekanslari
  Takvim
  Zeka Testi
  Namaz Vakti
  Hayvanlar Alemi
  Atatürk Kösesi
  Downloads
  Bilgi Yarismasi
  Günlük oylama
  Html Kodlari
  Canli TV
  Site Yöneticileri
  Top Liste
  Giris
  Kod Kontrol
  ziyaretçi defteri 973
  Komedi Vitamin
  Bilim Adamlari
  Üye Girisi
  Linkler
  Bilmeceler
  Haftanin En iyileri
  Fikralar
  T.C kimlik sorgulama
  Ziyaretçi defteri
  Resimler
  Yardim
  Diger
  Site Haritasi
  Bilgi Yarişmasi


Bilgileriniz sistemimize kaydedilmektedir.
Pagerank



Türkçe Ödevleri
Hasan Ali Yücel (*)

Öz Türkçe, Türkçe düşüncedir. Nice yüzyıllar, gökle yer arasında çağlarının en ileri el ulaklarını kullanarak doğudan batıya, batıdan doğuya koşup akan Türk Ulusu'nun kafası durgun olabilir miydi? Kafa dur mayıp işleyince onun verimi de düşünceden başka ne olabilirdi?

Bence Atatürk dil değişiminin anlattığı en büyük gerçeklik işte budur: Kafayı işletmek, düşünmek.

Atam oğlu düşündü mü kımıldamaksızın duramaz. Her düşünce, bir kımıldamadır. Öz Türkçe, Türk beynindeki kımıldamanın sesidir. Dil değişimi; deniz, toprak, dağ, ağaç gibi insan yapısı olmayan varlıklardan en yeni kurumlara, en ileri yapılara kadar bütün varlığa Türk Ulusu'nun gözünü, gönlünü açmaktır.

Öz Türkçeyi varsın üç beş eskici anlamasın, anlamak istemesin. Biz milyonluk ulusla konuşmak, onunla anlaşmak istiyoruz. Ona "Uyan, iyi yaşa. Eski Türk ataların gibi güçlü, kuvvetli ol. Alacağını kimde olursa al. Vereceğini bil. Kimseden korkma. Kendini tanı. Büyüğünü küçüğünü tanı. Sana eyilik edenleri başında tut. Kötülük edenleri yere vur!..." diye haykıracağız. Bunları ona, hangi dille söylebilirdik;
(ZatiÂliniz)mi, yoksa (Bendeniz)mi diyerek?
Öz Türkçe, ulusun birbiriyle anlaşmasının sesidir. Kara budunun bize söyleyeceği, bizim ona söyleyeceklerimiz var. Ulus işlerini yüklenmiş olanlar ulusa anlaşılır bir dille düşünüp söylemezlerse ulusçuluk, bir kuru sözden özge ne olabilir?

Varsın Arabcalı, Farsçalı sözlerden ayrılmak istemeyen üç beş tiryaki Osmanlıca ile (haşr) olsun. Biz Sadabad bahçelerinden arta kalmış bülbüllerin sesini değil. yaşamak isteyen bir yığının dilek haykırışını duymak, can kulağımızı onun bağrı üstüne koymak istiyoruz. Ancak ondan aldığımız duygulardan ulusal bir deyiş çıkacak. Biz onu yazmak, onu söylemek kaygusundayız.

Dil değişimine inananlar, ona yürekten katılanlar; evimizde oturup düzgün kafiyeli, Nedim ağzından gazeller yazarak kendimizi ve iki üç (tiryaki)yi eğlendirmek hevesinde değiliz. Bizim bütün düşüncemiz, derisi katılaşmış eline sapanını tutan, çatlak topuklu, çorapsız ayağıyla Türk topraklarının göbeğine basan yurttaşlarımızın dediğini anlamak, istediğini yapmak, yapmasını istediğimizi ona kolayca anlatmaktır.

İşte öz Türkçe, bu kaygıları, bu dilekleri, bu ülküleri anlatan; bu kaygılarda, bu dileklerde, bu ülkede ulusun anlaşmasına yarayan bir dildir.
15-XI-1934
*H.Âli Yücel - Pazartesi konuşmaları – 1998


İKİ DİL(*)
Düşünmek, içten konuşmak; konuşmak, dıştan düşünmektir. Bu yazıyı yazışını, bu sözün anlatmak istediği fikre bir örnek olabilir:
Önümde boş bir kağıt. Yanımda kimse yok, büsbütün kendi kendimeyim.. Düşünüp yazıyorum. Yazmadan önce, düşünürken yaptığım iş, kendi kendime konuşmanın bir türlüsüdür. içten konuştuğum bu sözleri yazmaya başlayınca, düşündüklerimi kağıt üstüne çiziyorum demektir.

Düşünme, konuşma, yazma... Bir dilde bu üç iş at başı beraber gitmez de, konuşma dili başka, yazma dili başka olursa o dilde doğru bir düşünüş var olamaz, işte Osmanlıca... Nice yüz yıllar, bir yanda ulus, öbür yanda okuryazarlar, başka başka dil kullanırlardı. Okuryazarlar da konuşurken başka, yazarken başka bir dilde idiler. Bunun içindir ki bu çağlarda aramızdan başka ülkelerde de tanınmış değerde büyük düşünenlerimiz çıkamadı.

Gazi dil değişiminin kalın çizgisi; düşünmede, konuşmada, yazmada öz Türkçeye varmaktır. Hepimizin ilkönce yapacağımız iş, kafamızın içini Türkçeleştirmek olmalıdır... Öz Türkçe düşünmeye kendimizi alıştırmaksızın, ne güzel Türkçe söyleyebiliriz, ne de güzel Türkçe yazabiliriz.

Bu bakımdan ATATÜRK dil değişiminin en korkunç düşmanı, konuşma dilinin başka, yazma dilinin başka olmasıdır. Bu başkalıktan, bu ikilikten çok çekinmeliyiz. İki dil, konuşma ve yazma, başka başka olursa Osmanlıcanın uğradığı sona gidiyoruz demektir. Bu engeli ortadan kaldırmak, kendimizi bu kötü ikilikten kurtarmak için birinci olarak düşünmede, ikinci olarak konuşmada, en sonra da yazmada güzel Türkçeye alışmak, güzel Türkçeyi aramak gerektir.

Bir günde bin söz yazıyorsak, hiç değilse on bin söz söyleriz. Öz Türkçe konuşmadan yalnız yazıda bunu yapmaya kalkmamız çok yanlış, çok eksik bir iş olur. Öz Türkçe yazmak için yaptığımız emeğin yüz kere daha çoğunu öz Türkçe konuşmak için yapmalıyız.

Öz Türkçeye gelince bu dil açık olmalı; düşünceleri kolay anlatmalı. Bir söz, Osmanlıcada olduğu gibi, hem öyle, hem şöyle anlaşılmamalı; bir türlü anlaşılmalı. Her söz bir düşünüşün kalıbı olmalı. Türkçemizde bu iyilikler vardır. Yeter ki biz okuryazarlar, onları ortaya çıkarabilelim.

Son günlerde gazetelerde gördüğümüz öz Türkçe yazılar içerisinde, bu işe alışkın, usta ellerden çıkanları ne kolay, ne seve seve okuyor, anlıyoruz.

Kendi sınamalarıma, daha çok bizden başka yerlerde bu işte yapılan sınamalara bakıyorum da açık olarak anlayıp inanıyorum ki konuşma ile yazma arasındaki ayrılık, düşünmek için en kötü bir engeldir. Öz Türkçeye, güzel Türkçeye varmak için öz Türkçe düşünerek, öz Türkçe konuşarak öz Türkçe yazalım.
26 Teşrinievvel-1934
*H.Âli Yücel - Pazartesi konuşmaları - 1998
kaynak

TÜRK MÜNEVVERİ NASIL YETİŞMELİ?(*)

Demokrat bir cemiyetin bel kemiği, o cemiyetin yüksek okur yazarlarından katınç olan münevverleridir. Münevver, her medenî memlekette lise, jimnaz, atene gibi ayrı ayrı isimler alan orta öğretim müesseselerinde yetiştirilir. Bu müesseselerde verilen terbiye ve bilgiye Toplu kültür: Culture. générale denir.

Toplu kültür nedir?

Her insanın, geriye, ta cinsinin menşelerine kadar uzanıp giden bir hayati vardır; buna nesil hayatı diyebiliriz. Bir de kendi oluşu ile başlayan, doğumdan ölüme kadar süren bir yaşayış vardır, bunu da ferd hayatı diyebiliriz. Bir de kendi oluşu ile başlayan, doğumdan ölüme kadar süren oluşu bir yaşayış vardır, bunu da ferd hayatı diye isimlendirebiliriz. Bir kayısı çekirdiğinde, nasıl bütün bir kayısı cinsi kuvvet hÂlinde mevcut ise, bir tek insanda da bütün bir insanlık öylece varlığını gizlemiştir.

İşte toplu kültür denilen şey, bir ferdde bütün bir insanlığın tecrübelerini yeniden ve kısa müddetli hayatında tekrar yaşatmak; ona, dünün şuurunu vererek bugün kendini, milletini ve insanlığını anlama imkanlarını buldurmakdır. İnsanlığın geçmiş zamanlarını öğreten tarih; üstünde yaşadığımız dünya ve onunla alakalı varlıklar hakkında bizi aydınlatan coğrafya; mücerred düşünüşe ahştıran matematik; görüp tanıdığımız maddî varlıklar üzerinde hakimiyetimizi kuran ve onların kanunlarını bize tanıtan fizik, şimi ve tabiat ilimleri gibi müsbet bilgiler; hayat ve kainat karşısındaki duygularımızı yaşatan güzel sanatlar ve nihayet hepsine toptan bir bakışla mana vermeye çalışan felsefe, toplu kültürün başlıca unsurlarını bize verir.

Modern hayat, medeniyet ve bilgi yolunda o kadar baş döndürücü bir çabuklukla yürüyor ki bugün elit zümresinin yetiştirilmesi için bir vasıta telakki edilen toplu kültür, başka bir söyleyişle orta öğretim, belki yakın bir gelecekte tıpkı ilköğretim gibi umumî ve mecburî olacaktır. Mesela İsviçre bu ihtiyacı şimdiden duymuştur. Bir metrdotel, hattâ bir asansör memuru, bir telefoncu olmak için bugünkü ilköğretimin verdiği bilgi ve meleke yeter sayılmıyor. Bu işlere girecek adamlar; dünyada olup biten işleri, kambiyo ve posta münasebetlerini, en çetrefil makinelerin, hiç değilse nasıl işlediğini bilmelidirler. Hatta bir kısım ülkelerde, ilk öğretimin arkasından hemen meslek hayatına girişin, o memleket gençliğini umumî hayat bakımından tehlikeli yaptığını, iş bölümünün sert çarkları arasına vaktinden önce atılmak neticesinde bir takım yüksek fikirleri yanlış bir tarzda anlayarak cemiyete asî unsurlar yetiştirdiğini ileri sürenler bile var.
Hele askerliğin ve modern orduların gitgide makineleşmesi, onları kullanacak neferlerin basit bir ilk tahsille bu işleri yapamayacaklarını gösteriyor. Asker olmadan önce alacakları bilgilerin şimdikinden daha etraflı olması zarureti, asrın mühim terbiye meselelerinden biri olmuştur.
Görülüyor ki toplu kültür, medeniyet ilerledikçe gençlik için, bugünün ilköğretimi yerini tutacak bir önem almakta ve o terbiye yoğrulmayanların dışardan basit görülen işleri bile yapamayacakları bir fikir hÂlinde ortaya atılmış bulunmaktadır.

Onlar böylece fikir yürüte dursunlar, biz bu meselede ne haldeyiz, onu düşünelim. Daha dün denecek kadar yakın bir tarihte, 1924 yılındadır ki ancak tedrisatın tevhidi davasını haletmiş bulunuyoruz. Bu yoldaki Ortaçağ izleri de ancak Cumhuriyet devrinde kaldırılmış bulunuyor. Ondan önce, memleketin ilim, politika, ekonomi sahalarında millete baş olacak adamları ayrı ruhta kurulmuş türlü müesseselerde yetiştirilirdi. Bu ayrılığın timsÂli, mektep ve medrese idi. Yüksek tahsil gayet dar, ona hazırlayıcı okullar çok az ve cılızdı. Medrese, ilim namına Ortaçağ hurafelerini öğretirdi. Mektepler arasında da toplu kültür veriş bakımından birlik yoktu. Yabancı milletlerin memleketimizde ve memleketlerindeki orta öğretim kurumları, bizim idadiler, sonra sultaniler ve daha sonraki liseler, ayrı bir tip olan Galatasaray, hep başka terbiye esaslarıyla Türk gençliğini yetiştirirdi.
Bu ayrılık meselelerinin bugün hepsi halledilmemiş bile olsa çoğu ortadan kalkmıştır. Fakat ona mukabil, bütün medenî dünyada kendini hissettiren bir büyük mesele karşımıza dikilmiş bulunuyor. Birçok memleketlerde orta öğretime girmek isteyenler, bu müesseselerin alamayacağı kadar çoktur; en zengin devletlerin bile malî kudretlerini, manevî imkanlarını aşacak kadar taşkın bir ihtiyaç, orta öğretim kurumlarının kapısını zorlayacak bir izdiham hÂlini almıştır.

Bizde de aynı hal, aynı ihtiyaç baş göstermiştir. Halbuki biz ancak son on iki yıl içerisinde lise öğretimini esaslı surette kurmak için uğraşmaya imkan bulmuş ve onun keyfiyetini istenilen ve lazım gelen şekilde yükseltmek için çalışmaya koyulmuş iken bir de böyle çokluk ve izdiham karşısında bulunmamız, devletin bu yolda güçlüklerini büsbütün arttırmış oluyor. Şu varki keyfiyet meselesi halledilmedikçe kemmiyetin ehemmiyeti olmadığı bir prensip olarak ortaya konmuştur. İsabetli görüşleriyle birçok karanlıkları aydınlatan Başbakanımız İsmet İnönü, bu hakikatin matematik ifadesini vermiştir:

"İlimde eksik adamların toplanması, tamam adamlar veremez. Bin yarım ve bin cahil, bir yarımdan daha faydalı olamaz; fakat daha zararlı olur. Bin yarım adam bir tam adam değildir."

Bu düsturun anlattığı hakikat, her vesiyle kendini gösteren toplu kültür davasında Türkiyenin hayat meselelerinden birini bize işaret eder. Her vesileyle diyorum. Mesela basit bir edebiyat meselesi, memleketin ileri düşünenlerinin dilinde bir anlaşma noktası bulamadı mı arap saçma dönüyor. Hiçbiri, öbürüyle anlaşarak müşterek bir nokta bulamıyor. Görüş tarzlarındaki ayrılıklar pek tabiî olmakla beraber, gördüğümüz başkalıklar görüşlerde değil, esaslarda, ana çizgilerde ve prensiplerdedir.
Unutmalayım ki bu meseleler her zaman, bir edebiyat ve bir söz meselesi olmaz. Doğrudan doğruya milletin hayatına dokunacak davalar da ortaya çıkabilir. O zaman, toplu kültür birliğinin kuvvetsizliğinden doğan bu indî ve esassız görüşlerin zararını bir an bile düşünmek, insana korkudan başka ne verebilir? Onun içindir ki yarının Türk eliti, bütün insanlığın öz tecrübeleri demek olan toplu kültürü, kendi milletinin hayatı ve ihtiyacı bakımından kuvvetli bir surette almayacak olursa, memleket gemisi pusula kullanmasını iyi öğrenmemiş kaptanların eline teslim edilmiş demektir.

TÜRKÇE NEDİR?(*)


Öz Türkçe, Türkçe düşüncedir. Nice yüzyıllar, gökle yer arasında çağlarının en ileri el ulaklarını kullanarak doğudan batıya, batıdan doğuya koşup akan Türk Ulusu'nun kafası durgun olabilir miydi? Kafa dur mayıp işleyince onun verimi de düşünceden başka ne olabilirdi?

Bence Atatürk dil değişiminin anlattığı en büyük gerçeklik işte budur: Kafayı işletmek, düşünmek.

Atam oğlu düşündü mü kımıldamaksızın duramaz. Her düşünce, bir kımıldamadır. Öz Türkçe, Türk beynindeki kımıldamanın sesidir. Dil değişimi; deniz, toprak, dağ, ağaç gibi insan yapısı olmayan varlıklardan en yeni kurumlara, en ileri yapılara kadar bütün varlığa Türk Ulusu'nun gözünü, gönlünü açmaktır.

Öz Türkçeyi varsın üç beş eskici anlamasın, anlamak istemesin. Biz milyonluk ulusla konuşmak, onunla anlaşmak istiyoruz. Ona "Uyan, iyi yaşa. Eski Türk ataların gibi güçlü, kuvvetli ol. Alacağını kimde olursa al. Vereceğini bil. Kimseden korkma. Kendini tanı. Büyüğünü küçüğünü tanı. Sana eyilik edenleri başında tut. Kötülük edenleri yere vur!..." diye haykıracağız. Bunları ona, hangi dille söylebilirdik;
(ZatiÂliniz)mi, yoksa (Bendeniz)mi diyerek?
Öz Türkçe, ulusun birbiriyle anlaşmasının sesidir. Kara budunun bize söyleyeceği, bizim ona söyleyeceklerimiz var. Ulus işlerini yüklenmiş olanlar ulusa anlaşılır bir dille düşünüp söylemezlerse ulusçuluk, bir kuru sözden özge ne olabilir?

Varsın Arabcalı, Farsçalı sözlerden ayrılmak istemeyen üç beş tiryaki Osmanlıca ile (haşr) olsun. Biz Sadabad bahçelerinden arta kalmış bülbüllerin sesini değil. yaşamak isteyen bir yığının dilek haykırışını duymak, can kulağımızı onun bağrı üstüne koymak istiyoruz. Ancak ondan aldığımız duygulardan ulusal bir deyiş çıkacak. Biz onu yazmak, onu söylemek kaygusundayız.

Dil değişimine inananlar, ona yürekten katılanlar; evimizde oturup düzgün kafiyeli, Nedim ağzından gazeller yazarak kendimizi ve iki üç (tiryaki)yi eğlendirmek hevesinde değiliz. Bizim bütün düşüncemiz, derisi katılaşmış eline sapanını tutan, çatlak topuklu, çorapsız ayağıyla Türk topraklarının göbeğine basan yurttaşlarımızın dediğini anlamak, istediğini yapmak, yapmasını istediğimizi ona kolayca anlatmaktır.

İşte öz Türkçe, bu kaygıları, bu dilekleri, bu ülküleri anlatan; bu kaygılarda, bu dileklerde, bu ülkede ulusun anlaşmasına yarayan bir dildir.

[değiştir] Türkçenin ağızları

Türkiye Türkçesinin genel kabul görülmüş ve yazı diline aktarılmış lehçesi, İstanbul lehçesinden türemiştir. Anadolu'da özellikle Karadeniz Bölgesi, Güneydoğu Bölgesi ve de Ege Bölgesi'nde lehçe farklılıkları apaçık gözlenmektedir. Ancak yerel lehçeler, genellikle insanların belli bir eğitim ve kültür seviyesine ulaşması ile yavaş yavaş terk edilmekte ve toplumda çoğunluğun konuştuğu ağız kabul görmektedir.

Standart İstanbul Türkçesi Rumeli Karadeniz Güneydoğu Anadolu Ege
gidiyorum gidéyim kitéyrım-cideyrum gidirem gidiyom
ağladığım kadar ayledıgım ka' ağladuğum kadar ağ:ladıgım gadar ağ:ladığım gada:
gördüğüm güzel kız gürdüüm güzel kız körduum küzél gız gördügüm gözel gız gördüğüm güzel gız
ne yapacakmış ? n'apacagimiş n'âbacağimiş ne yapcahmış napca:mış
yağmura mı bakıyorsun ? yagmura mi bakaysiñ ya:mora mi pakaysun yaqmıra mı bagıyorsuñ yağmıra mı bakıyon
koşacağım kuşacayim koşacağum goşacağam goşcem

[değiştir] Dil bilgisi

Türkçeyi (Türkiye Türkçesi) diğer dillerden ayıran dört özellik şunlardır:

  1. Türkçe sondan eklemeli bir dildir.
  2. Türkçede ses uyumu vardır.
  3. Türkçede sözlerin cinsiyeti yoktur.
  4. Türkçede, ince ünlü olan ö, ü yoğun kulanılıyordu.

 

[değiştir] Türkçenin özellikleri

  • Türkçe söz varlığının çoğunluğu; öz Türkçe sözcükler, Arapça ve Farsça'dan geçmiş Türkçeleşmiş sözcüklerden oluşmaktadır. Arapça ve Farsçadan gelmiş sözcükler o kadar Türkçeleşmiştir ki Arap veya Fars dilindeki halinden oldukça farklıdır ve kimi sözcüklerin anlamı farklılaşmıştır.
  • Türkçede tümce yapısı: Özne, Tümleç, Yüklem şeklindedir.
  • Türkçede kısa yoldan anlatım ön plandadır. Örneğin, "sobayı yak" derken "sobanın içindeki odun ve kömürleri yak" anlamındadır.
  • Türkçede adıllar: ben, sen, o, biz, siz, onlar şeklindedir.
  • Türk dilinde çok görülen ve Türkçe kuralları içinde bulunan bir ses olayı olan (k > h) değişimi bulunmaktadır. (Âhi sözü Dîvânu Lugâti’t-Türk ve Atabetü’l-Hakâyık gibi kaynaklarda “eli açık, cömert” olarak açıklanıyor. Türkçe “akı” sözcüğünden geldiği görüşü savunuluyor. “Akı” sözcüğü Türk dilinde çok görülen ve Türkçe kuralları içinde bulunan bir ses olayı olan (k > h) değişimiyle “ahı” şekline dönüşmüşesi ve dolaylı “ahi” oluşumu savunuluyor. Bu ses olayların türk dilinde birçok örnekler bulunur).

[değiştir] Sözcük Türeme Farkı

Özelliği gereği sona eklemeli bir dil olduğundan Türkçede basit bir kökten çok sayıda sözcük türetmek mümkündür. Bu özelliğin bulunmadığı Hint-Avrupa Dilleri kolundan gelen İngilizce, Almanca ve İspanyolca aşağıda Türkçe ile karşılaştırılmıştır.

Türkçe İngilizce Almanca İspanyolca
göz eye Auge ojo
gözlük eyeglasses Brille gafas
gözlükçü optician: someone who sells glasses Augenoptiker, Brillenverkäufer vendedor de gafas
gözlükçülük the business of selling glasses Das Geschäft des Brillenverkaufes,
Der Beruf des Augenoptikers
la tienda de la venta de gafas

Ve eylemden türeme:

Türkçe İngilizce Almanca İspanyolca
yat lie down lege (dich) hin, schlafe! acostar
yatır lay down [that is, cause to lie down] lege an atraca
yatırım instance of laying down: investment Investition inversión
yatırımcı depositor, investor Kapitalanleger, Investor spónsor, inversor
yatırımcılık to be an investor ein Investor sein ser un inversor

Yeni sözcükler ayrıca var olan iki eski sözcüğün birleşmesi ile de yaratılır. Bu, Türkçe ve Almanca ile İngilizcenin paylaştığı bir istisna benzerliği oluşturur. Altta bazı örnekler:

Türkçe İngilizce yeni sözcükleri oluşturan temel sözcükler Açıklama
Pazartesi Monday Pazar ("Sunday") ve ertesi ("after") after Sunday pazardan sonra
bilgisayar computer bilgi ("information") ve say- ("to count") information counter bilgiyi sayan
gökdelen skyscraper gök ("sky") ve del- ("to pierce") sky piercer
başparmak thumb baş ("prime") ve parmak ("finger") primary finger
önyargı prejudice ön ("before") ve yargı ("splitting; judgement") fore-judging

[değiştir] Eklerle tümce oluşturma

Diğer yaygın olarak konuşulan dillerle karşılaştırıldığında, daha az sayıda sözcük ve harf ile daha çok bilgi aktarmak olanaklıdır. Diğer pek çok dilde olmayan bir özelliğe göre, bir sözcük köküne ekler ekleyerek, tek sözcüklü tümceler oluşturulabilir.

Türkçe İngilizce Almanca İspanyolca
ev house Hause casa
evde at home, within the house im Haus, zu Hause en casa
eviniz your house Ihr Haus vuestra casa
evinizde at your house in Ihrem Haus en vuestra casa
evinizdeyiz we are at your house wir sind in Ihrem Haus estamos en vuestra casa

[değiştir] Büyük ve Küçük Ünlü Uyumu

Türkçede Büyük Ünlü Uyumu ve Küçük Ünlü Uyumu olarak bilinen iki ünlü uyumu vardır. En yaygın ve kapsamlı olan, büyük ünlü uyumudur. Kural dışı kalan çok az sözcükler mevcuttur ki bunların büyük bir kısmını yabancı kökenli sözcükler oluşturmaktadır. Bu kurala göre Türkçede bir sözcüğün ilk hecesinde kalın bir ünlü (a, ı, o, u) varsa, izleyen hecelerde de kalın heceler; ince bir ünlü (e, i, ö, ü) varsa, izleyen hecelerde de ince ünlüler yer alır. Küçük ünlü uyumunda sözcüğün ilk hecesi düz ünlüyle başlamışsa (a,e,ı,i) diğer hecelerde düz ünlüyle devam eder.

Örnek:

  • büyük ünlü uyumu : balta - baltalar ; arı - arılar ; top - toplar ; uçak - uçaklar
  • küçük ünlü uyumu : ev - evler ; istek - istekler ; örtü - örtüler ; ünlü - ünlüler

Türkçede en çok kullanılan deyimlerden örnekler;

  • Kulak misafiri olmak.
  • Yangına körükle gitmek.
  • Yumurta kapıda.
  • Etekleri zil çalmak.
  • Yerin kulağı vardır.

Türkçede en çok kullanılan atasözlerinden örnekler;

  • Damlaya damlaya göl olur.
  • Bugünün işini yarına bırakma.
  • İşleyen demir ışıldar.
  • Gün doğmadan neler doğar.
  • Sakla samanı gelir zamanı.

Türkçede bulunan ilginç deyim ve atasözleri;

  • Fakirin parmağına bir kaşık bal bulanmış, yemeden duramamış.
  • Deveye sormuşlar, senin boynun neden eğri diye. Nerem doğru ki demiş.
  • Çingeneye beylik vermişler, önce babasını kesmiş.

[değiştir] Türkçede Zamanlar

[değiştir] Geçmiş Zaman

Türkçe'deki geçmiş zaman -mış, -miş, -muş, -müş, -di, -du gibi eklerin eklenmesiyle sağlanmaktadır. Bu zaman kipi, iki gruba ayrılmaktadır. -mişli geçmiş zaman; -miş ve türevi ekler getirilerek oluşturulmaktadır ve cümleye duyulmuşluk anlamı katmaktadır. -dili geçmiş zaman ise; -di ve türevi ekleri almaktadır ve cümleye görmüşlük anlamı katmaktadır. Eklerde, sessizin sertliğine göre değişiklikler gözlenmektedir. Örneğin; git- eylemine -di eki geldiğinde, sonda yer alan t harfi nedeniyle, ekteki d harfi, t harfine dönüşür ve gitdi yerine gitti olarak yazılır. Benzer bir durum ünlü harflerde de gözlenmektedir. Örneğin; ol- eylemine -di eki getirildiğinde, bu sefer fiil kökündeki sesli harften ötürü; sözcük, oldi yerine oldu şeklinde yazılır.[25]

[değiştir] Şimdiki Zaman

Türkçede şimdiki zamanlı bir cümle kurabilmek için fiil kökünün sonuna; -ıyor, -iyor, -uyor, -üyor veya -yor eklerinden uygun olan birini getirmek yeterlidir. Çoğu zaman, bir eylemdeki sesli harflerin yapısı, gelecek ekte belirleyici olmaktadır. Örneğin; ol- eylemini şimdiki zamana çevirmek için olyor veya oliyor şeklinde değil; oluyor şeklinde yazılmaktadır.

[değiştir] Gelecek Zaman

-ecek,-acak eklerinin gelmesiyle oluşturulur.

[değiştir] Geniş Zaman

Türkçe'de geniş zaman fiil kökünü sonuna -ir, -ır,-er, -ar,-ur eklerinden biri getirilerek oluşturulur. Fiil kökü sesli bir harf ile bitiyorsa ayrıca kök ve ek arasına -l harfi eklenir.

[değiştir] Yabancı Dillerle Etkileşimi

[değiştir] Türkçe Sözcük Dağarcığı

Türkçe Sözcük Dağarcığı köken tablo görünümü ; mavi öz türk sözcükleri, diğer renkler diğer dillerden Türkçeye geçen yabancı sözcükler

2005'te yayınlanan Güncel Türkçe Sözlük 104.481 sözcük içerir. Bu sözcüklerin % 14'ünün yabancı kökenli olduğu TDK tarafından tespit edilmiştir. 2005'te Almanyada yaygın olarak kulanılan Almanca "Duden Sözlükü" 120.000 Almanca sözcük dağarcığını içeriyor.

[değiştir] Türkçeye Geçen Yabancı Sözcükler

Her ne kadar Atatürk'ün dil devrimi ile Türkçe, kökeni Arapça ve Farsça olan sözcüklerden arındırılmaya çalışıldıysa da, dil devriminin politik etkenlerle aksamasından ötürü bu iki dilden sözcükler, Fransızca sözcüklerle birlikte Türkçe sözlüğün önemli bir bölümünü oluşturmayı sürdürmektedir.

Türkçede yer alan sözcüklerin toplam %14,33'ü (104.481 sözcüğün 14.973'ü) yabancı dillerden Türkçeye girmiştir:[26]

 

[27]

[değiştir] Basın Dilindeki Yaygınlığı

Tuba Ersöz'ün bir araştırmasına göre, basındaki yabancı kökenli sözcük kullanımı halka göre daha yüksek bir konumda. Basın dili halka bilimsel dilden daha yakın olması gerekirken, Türkiye'deki bu tam tersine işleyen olgu dikkat çekici.

Araştırmaya göre dil devriminden bu yana basın dilinde Türkçe sözcük kullanımı artmış, Farsça ile özellikle Arapça sözcüklerin kullanımı büyük ölçüde düşmüştür. Buna karşın diğer dillerden alınan sözcüklerin kullanımında bir artış olmuştur, ki bu rakamların günümüzde daha da arttığı tahmin edilmektedir. [28]

Yıl Türkçe sözcükler Arapça sözcükler Farsça sözcükler Fransızca sözcükler
1931  % 35  % 51  % 2  % 6
1941  % 48  % 40  % 3  % 4
1951  % 51  % 35  % 3  % 6
1965  % 60,5  % 26  % 1  % 8,5
1995  % 70,9  % 19,7  % 1  % 8,4
2005  % 86  % 6  % 1  % 4,8

[27]

Yabancı kökenli sözcüklerden bazı örnekler:

  • Arapçadan: fikir, hediye, resim, insan, saat, asker, vatan, ırk, millet, memleket, devlet, halk, hain, kurban, şehit
  • Farsçadan: tahta, pazar, pencere, şehir, hafta, ateş, rüzgar, ayna, can, dert, hoş, düşman, kahraman, köy
  • Fransızcadan: lüks, kuzen, pantolon, kuaför, hoparlör, kamyon, sürpriz, şans, detay, iskelet, anten, lavabo, eviye, tuvalet, polis
  • İtalyancadan: banyo, bavul, politika, gala, borsa, fanila, posta, iskele, jandarma
  • İngilizceden: pikap, tişört, mayın, miting, video, teyp, kod, çita, medya, sandviç
  • Yunancadan: liman, kutu, ırgat, lamba, filiz, kiraz
  • Almancadan: şalter, şvester, haymatlos, kuruş, beher, şnitsel, konsonant, vokal, general, otoban, panzer

[değiştir] Türkçeden diğer dillere geçen sözcük sayısı

 

[27] Türkçe kökenli ya da alıntı sözcüklerden bazı örnekler:

  • cacık: Yunanca "zaziki"
  • denge (para): Rusça "dengi"
  • dilmaç (çevirmen): Almanca "Dolmetscher"
  • dolma: İngilizce "dolma", Yunanca "dolmalakis"
  • duman: Rusça'da "tuman"
  • ordu: Almanca, İngilizce ve Fransızca "Horde"
  • yelek: İngilizce ve Fransızca gilet, ispanyolca gileco, jaleco, chaleco, arabca jalikah
  • yoğurt: İngilizce "yoghurt", Fransızca "yaourt", Almanca "Joghurt", İspanyolca "yogur"
  • yar (uçurum): Rusça "zar"
  • yarlık (ferman): Rusça "zarlik"[27]

Ayrıca, Osmanlı İmparatorluğu dönemi veya öncesinden şekillenmiş, Türkçe-Ermenice ortak sözcük dağarcığı, Türkçe-Yunanca ortak sözcük dağarcığı, Türkçe-Bulgarca ortak sözcük dağarcığı, Türkçe-Arnavutça ortak sözcük dağarcığı, Türkçe-Boşnakça ortak sözcük dağarcığı, Türkçe-Romence ortak sözcük dağarcığı mevcuttur.

[değiştir] Öztürkçe Olmadığı İddia Edilen sözcükler

Bazı Türkçe kökenli kabul edilen kelimelerin yabancı kökenli oldukları iddia ediliyor. Özellikle Soğdcadan büyük bir boyutta alıntı gerçekleşdiği sanılıyor. Bu Eski Türkler ve Soğdların iç içe yaşadıklarından kaynaklanabilinir, bunun yanında Toharca ve Orta Farsçadan da Türkçeye etkilenme olduğu tahmin ediliyor. Çinin Uygur Türklerin yaşadığı ve özerkliğe sahip oldukları Sincan (Doğu Türkistan) bölgesinde irani olan Partça, Orta Farsça, Soğdca ve Sakca dillerinden yazı buluntuları [29] tespit edilmişdir. Bunun yanı sıra Hinta-Avrupa dil ailesinin içinde ayrı gruba ait olan Toharcadan da yazılar bulunmuşdur. Bu konudaki iddiaların temelinde araştırmacı Sevan Nişanyan'ın hazırladığı etimolojik sözlük vardır, kendisi batı dilbilimcilerini kaynak olarak kullaniyor. Mesela Akşam'ın Türkçe olmadığı görüşünü Frankfurt Goethe Ünversitesi de destekliyor.

Bazı Öztürkçe olmadığı iddia edilen kelimelerin kökleri hakkında:

 Kelime  Köken  Etimolojik Kaynak
akşam Soğdca: χşām Sevan Nişanyan
amaç Yeni Farsça: āmāc Sevan Nişanyan
acun Soğdca: ajūn (oku: acūn) Sevan Nişanyan
bacak Türkçeleşmiş Farsça: paça < Yeni Farsça: pāça < Orta Farsça: pāçag Sevan Nişanyan (1) Sevan Nişanyan (2)
bağış Yeni Farsça / Orta Farsça: baχş Sevan Nişanyan
bayram Orta Farsça: paδrām, Soğdca: patrām Sevan Nişanyan
beslemek Yeni Farsça / Orta Farsça: bas Sevan Nişanyan
cacık Yeni Farsça: jāj (oku: cāc) Sevan Nişanyan
coşmak Yeni Farsça: cōşīdan Sevan Nişanyan
esen Yeni Farsça / Orta Farsça: āsān Sevan Nişanyan
kadın Soğdca: χwatēn Sevan Nişanyan (1) Sevan Nişanyan (2)
kâğıt Soğdca: kāġədā/qāġədā TDK Sevan Nişanyan
kent Soğdca: kant TDK Sevan Nişanyan
oruç Soğdca: rōç TDK Sevan Nişanyan
pis Yeni Farsça: pīs, Avesta: paesa- Sevan Nişanyan
örnek Ermenice: ōrinag < Orta Farsça: awδēnak Sevan Nişanyan
şad Yeni Farsça / Orta Farsça: şād TDK Sevan Nişanyan
öküz Toharca: okso/okäs Sevan Nişanyan
yardım Yeni Farsça: yārīdan Sevan Nişanyan

Bu kelimelerinin kökenleri hakkında daha yansız (objektif) değerlendirmeler için Hasan Eren'in kökenbilimi çalışmalarına bakılabilir.

 
Bugün 14912 ziyaretçikişi burdaydı!
www.webvitamin.tr.gg  
 

dünyanın en iyi futbolcusu kim
cristiana ronaldo 17,07%
ronaldinho 9,76%
messi 12,2%
kaka 4,88%
alex 29,27%
lincoln 2,44%
roberto carlos 12,2%
hakan şükür 7,32%
henry 4,88%
41 toplam oy:


 
HABER  
   
YENİ VİDEOLAR  
   
oylama  
 
Dünyaya tekrar gelmesini istediğiniz kişi kimdir?
hz.muhamet
mustafa kemal atatürk
mehmet akif ersoy
barış manço
kemak sunal
seyit onbaşı
barış akarsu
yunus emre


 
SAĞLIK  
 

www.webvitamin.tr.gg

 
Copyright © 2005-2008 WWW.WEBVİTAMİN.TR.GG - Her Hakkı Saklıdır.İzinsiz Kod Alınamaz! Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol